“Hamdi Koç’un 2014 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü almasıyla başlayan bu tartışmada…”
Yazıya böyle başlamak isterdim ama başlayamıyorum. Çünkü Hamdi Koç’un bu ödülü alması hiçbir tartışma yaratmadı. Neredeyse 2 aylık sürede bunu eleştiren sadece 1 (yazıyla bir) yazı gördüm. Bu ödülün jürisi kimlerdir diye merak ederken Türkiye’deki edebiyat ödüllerinin jürilerini inceledim.
En son söyleyeceğimi şimdiden söyleyebilirim:
Türkiye’deki “edebiyat piyasası”, üç beş kişinin mutlak hakimiyeti altındadır. Ödüller veren, şair ve yazarları öne çıkaran kısacası “edebiyat piyasası”nı belirleyen insan sayısı, parmakla sayılacak kadar azdır.
2013 yılında verilen 23 edebiyat ödülünde, birden fazla jüri üyeliği yapmış isimleri incelediğimizde şöyle bir tabloyla karşılaşırız:
Doğan Hızlan: 12 kez
Hilmi Yavuz: 5 kez
Cevat Çapan: 4 kez
Egemen Berköz: 4 kez
Metin Celâl: 4 kez
Refik Durbaş: 4 kez
Cemil Kavukçu, Enver Ercan, Eray Canberk, Faruk Şüyün, Nursel Duruel, Selim İleri, Semih Gümüş, Turgay Fişekçi, Turhan Günay ve Ülkü Tamer isimleri ise 3’er kez ödül jürisinde yer almıştır (1).
Bu sayılar bütün ödülleri kapsamadığından muhtemelen gerçekte daha da fazladır.
Benim tek tek bakarak saptayabildiğim kadarıyla Doğan Hızlan’ın seçici kurulunda bulunduğu edebiyat ödülleri aşağıda verilmiştir:
*Behçet Necatigil Şiir Ödülü
*Sait Faik Hikaye Armağanı
*Sedat Simavi Edebiyat Ödülü
*Yunus Nadi Şiir Ödülü
*Haldun Taner Öykü Ödülü
*Erdal Öz Edebiyat Ödülü (2010 yılına kadar)
*Behçet Aysan Şiir Ödülü
*Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü
*Altın Portakal Şiir Ödülü
*Dünya Kitap Ödülü
*Attila İlhan Şiir Ödülü
*Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü
*Metin Altıok Şiir Ödülü
Bunlar benim bulabildiklerim, muhtemelen fazlası da vardır. Aydın Doğan Ödülü 1997 yılında roman, 2000 yılında şiir, 2012 yılında öykü dalında verilmiştir. Hepsinin seçici kurulunda Doğan Hızlan vardır (2).
Aydın Doğan Ödülü, arkeoloji, kent mimarisi, resim, moda tasarımı, heykel, tiyatro, sinema, Türk Halk müziği, fotoğraf dalında verildiği yılların TAMAMINDA seçici kurulda yine Doğan Hızlan bulunmaktadır.
Farkında mısınız bilmiyorum size bir dehşet resmi gösteriyorum. Kesik bir kafa, parçalanmış bir bebek cesedi gibi…
Konu Hamdi Koç’tan açıldığı için oradan devam edelim.
İlan edilene göre 2014 Yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’ne 44 roman katılmış (3).
Ödül yönetmeliğine göre dosyalar şubatın sonunda jüriye ulaşmakta ve mayıs ayının ikinci haftası ilan edilmektedir. Yani jüri üyelerinin dosyaları okuması için toplam 2.5 aylık (75 gün) bir süre vardır. Katılan 44 romanın her birinin ortalama 300 sayfa olduğunu kabul edersek (ödülü alan kitap 599 sayfadır) bu toplamda 13 bin sayfadan fazla eder. Acaba jüri üyeleri işi gücü bırakıp 75 günde 13 bin sayfa okumuş mudur, ne dersiniz? Birçok jüri üyesinin başka ödüllerde de jüri üyesi olduğunu da göz önünde alarak düşünelim. Yoksa dosyalar okunmayıp sadece “değerlendirilmiş” midir? Bu soruyu sizin muhakemenize bırakıyorum.
Bir roman “okunmadan” nasıl “değerlendirilir”, doğrusu hiç bilmiyorum. Ama sanırım bir yolu bulunmuş olmalı, çünkü başka türlü bu kadar çok dosyayı okumanın olanağı yok.
Başka örnekler de var. 2007 yılında Attila İlhan şiir ödülüne jüriyi de şaşırtacak şekilde 1037 şiir katılmıştı. Muhakemenize bir soru daha: 1037 şiir nasıl okunur?
Bu türden sorular bizim fesatlığımızdan mı kaynaklanıyor acaba?
Bu sorulara jüri üyeleri ne diyor peki?
Haldun Taner öykü ödülü jürisinden ayrılan Ahmet Oktay: “Kendi adıma gelen dosyaları doğru dürüst okuyamıyordum. Yapıtlara gerekli ilgiyi gösteremiyordum.”
Haldun Taner öykü ödülü jürisinden ayrılan Tuğrul Eryılmaz: “dosyaları asla tam anlamıyla” okuyamadığını ve “jürinin akıntısına kapılarak” oy kullandığını söylüyor.
Aynı jürinin üyelerinden Tahsin Yücel, görevini bırakan üyelerin gerekçelerini doğru bulduğunu ve bu gerekçelerin kendisi için de geçerli olduğunu belirtiyor (4).
Tahsin Yücel, aynı zamanda Hamdi Koç’a verilen Orhan Kemal Roman Ödülü’nün de seçici kurul üyesiydi.
Cumhuriyet gazetesinin 1948 yılında Yunus Nadi adına düzenlediği öykü yarışmasına katılan Tarık Buğra, ikinci olmuştu. Tarık Buğra, birinciliği kazanan Fethi Başak adlı kişinin o sıralarda askerde olan Doğan Nadi’nin (Yunus Nadi’nin oğlu) bölük komutanı olduğunu aktarır. Verilen kaynağa göre Fethi Başak’ın o yarışmadan sonra ikinci bir öyküsü bilinmemektedir (5).
Hadi diyelim bu ödülde hiçbir şaibe yok.Şuna ne demeli?
2003 yılı Behçet. Necatigil Şiir Ödülü, Ali Hikmet’e veriliyor. Ne var bunda? Şu var: Jüride Adalet Ağaoğlu, Füsun Akatlı, Prof. Cevat Çapan, Mehmet H. Doğan, Doğan Hızlan (elbette ve daima!), Hilmi Yavuz ve Prof. Tahsin Yücel var. Ali Hikmet kim? Hilmi Yavuz’un oğlu. Yani babasının yer aldığı bir jüri, oğluna ödül veriyor! Bunu hak edip etmemesi ayrı konu ama yarışmacı Ali Hikmet ya da jüri Hilmi Yavuz… Birinden birisinin orada olmaması gerekmiyor mu? Bu işte terslik yok mu? Babasının jüri olduğu bir yarışmada oğlu nasıl ödül alır? Bu soruları muhakemenize değil şaşkınlığınıza bırakıyorum.
Aynı Hilmi Yavuz, Orhan Kemal Roman Ödülü jürisindeyken, ödül sekreterinin, seçiciler kurulu’nun haberi bile yokken, bir yazara ödül verildiğini açıklaması üzerine, öteki bazı üyelerle birlikte istifa eder. Yapılanın densizlik olduğunu belirtir (6).
Jürinin ödül verilen yazardan haberinin olmaması, sanırım bu konuda gelinecek en son yerdir. 2009 yılında benzer bir olay yaşanmıştır. Reha Mağden Öykü Ödülü’nde jüri üyeleri, ödül verildiği açıklanan eseri okumadıklarını açıklamıştır. Jüri başkanı tahmin edeceğiniz gibi elbette ve her zamanki gibi Doğan Hızlan’dır! (7,8)
Bu olay için daha sonra Birgün Gazetesi sorumluluğu üstlenerek, pek benzerine rastlanmayacak bir tavır almış ve özür yayınlamıştır.
Örnekler çoğaltılabilir, bu yazı sayfalarca uzatılabilir. Ancak tablo yeterince nettir.
- Türkiye’de edebiyat ödülleri birkaç kişinin kişisel kontrolü altındadır.
- Ödül jürilerinin büyük çoğunluğu hep aynı insanlardan oluşmaktadır.
- Ödül jürilerinin çoğu yarışmacıların eserlerini okumamaktadır.
- Ödül vermede, edebiyat dışı ölçütler kullanılmaktadır.
- Verilen bazı ödüllerden, ödül jürisi dahi haberdar değildir.
Bu sonuçlardan sonra “edebiyat piyasası”’na iki önerim var. İlki şu:
Yarışmacıların bu kadar ödüle ayrı ayrı başvurup katılması büyük bir zahmettir. Bu nedenle edebiyat ödülleri tek çatı altında toplanmalı. Nasılsa hepsinin jürisinde Doğan Hızlan olduğuna ve olacağına göre yarışmacıların doğrudan Doğan Hızlan’a başvurmalarını öneriyorum. Doğan Hızlan gerekli değerlendirmeyi (dikkat edin “okumak” demiyorum “değerlendirmek” diyorum) yaptıktan sonra kazanan 10-15-20 kişiyi açıklamalı.
İkinci önerim şu: Tüm ödül verme yetkisi bir jüri meclisine devredilmeli (ki şu an durum zaten aşağı yukarı böyledir): Türkiye Büyük Edebiyat Jürisi Meclisi (TBEJM) gibi.
Her jürinin ağırlıklı oy hakkı olmalı. Örneğin Doğan Hızlan’a 13 oy, Hilmi Yavuz’a 5 oy vs gibi. Ödülleri bu kurul tek elden dağıtmalı.
Önerilerim çok mu saçma? Peki şu anda olanlar, söylediklerimden daha mı saçma?
Şu an edebiyat dünyasında olanların, asgari ölçüler içerisinde herhangi bir açıklaması var mıdır?
Bir an bu ödüllerin parmakla sayılacak kadar az sayıdaki jüri üyelerinin birer edebiyat dahisi olduğunu düşünelim. Bütün şüphelerimizi ve “fesatlığımızı” bir kenara koyalım.
Dahi bile olsalar, gerçekten son derece yetkin ve hatta gelmiş geçmiş en büyük edebiyatçılar bile olsalar, bir edebiyatın birkaç kişinin sanat anlayışı ve kavrayışı tarafından şekillendirilmesi doğru mudur? Fransız edebiyatını tek başına Balzac şekillendirseydi, İngilizce edebiyat sadece Bernard Shaw ve onun gibi yazanlardan oluşsaydı şu an olduğundan daha fakir bir edebiyat olmaz mıydı? Ne kadar yetenekli olursa olsun bir kaç insanın anlayışının damgasını vurduğu edebiyat kısır kalmaktan kurtulamaz.
Ayrıca hangi insan ya da hangi bir grup insan koca bir edebiyatı şekillendirme hakkına sahip olabilir?
Bu yazının amacı, asla bu ödülleri almış şair, yazar ve edebiyatçıları rencide etmek veya onların eserlerini küçümsemek değildir. Jüri üyeleri de ortaya koydukları eserlerin niteliğince elbette değerli insanlardır. Ama “piyasa sanatı”nın ve “ödül oligarşi”sinin Türk edebiyatını getirdiği nokta burasıdır. Vasat Edebiyatı bu bataklığın bir ürünüdür. Ortada bir bataklık vardır: birçok kişi ve kurumun görmezden geldiği, yok saydığı, kafasını çevirdiği, sessizce izlediği bir bataklık… Sessiz kalan herkesi er ya da geç içine çekecek olan bir bataklık…
Taylan Kara
Kaynaklar
- http://koltukname.com/2014/01/01/2013un-one-cikan-juri-uyeleri/
- http://www.aydindoganvakfi.org.tr/TR/AydinDoganAwards.aspx?View=2008
- http://orhankemal.org/v04/yonet_tr.htm
- http://www.maviyesildergisi.com/index_dosyalar/Page534.htm
- http://www.sanathaber.net/haber.asp?HaberID=1143&KategoriAdi=Kultur-Edebiyat
- http://www.zaman.com.tr/hilmi-yavuz/bir-juri-uyesinin-anilari_537625.html
- http://www.gazeteciler.com/birgunde-odul-skandali-0-2989p.html
- http://www.odatv.com/n.php?n=birgun-gazetesi-neden-ozur-diledi-0906091200