ayrılık ne büyük tutsaklık
hasreti dindirir mi haberleşme aygıtları
mektup ne kadar yaklaştırır
telefon ne kadar
örneğin tutabilir miyim ellerini
öpebilir miyim seni şimdi
şimdi koklamak mümkün mü seni
telefonla veya mektupla
teselli bulursun deme bana
cebimde mektupların ayet gibi
yıpranmış okunmaktan
ezbere bildiğim sayfalar
teselli bulamadığım muhakkak
özgürce çıkıp gelmek var oysa sana
oysa kucaklamak var seni
zemheride battaniyen gibi
bense bir bahçe büyüklüğünde bir mekanda
ayrılığın elinde tutsak kalmışım
insanlar geçiyor yanıbaşımdan
kimi işe gidiyor
kimi dönüyor işten
sevgililer el ele yürüyor
biraz utangaç
biraz alkollü belki
anlıyorum
belki biraz önce seviştiler
belki birazdan sevişecekler
gökyüzünden yıldız seçiyorlar
gözlerine yıldız sürüp kendilerinden geçiyorlar
el ele göz göze özgürlük içiyorlar
şimdi
şu anda
dört bir yanda
özgürlük birileri ile birlikte
bizse umut büyütüyoruz
“ uçurtmayı vurmasınlar ” filminde
dört yanımız duvar
tepemizde gökyüzü bir çatı kadar
yüzlerce insan şarkılardan fal tutuyoruz
takvimler tanıktır
her gün özlüyoruz akşama kadar
koşmak istesek de yüreğimizdekilere
çıkış zamanı gelmek bilmiyor
bu kaktüs dolu yarı açık bahçede
koşmak
özgürlüğe
insanlığa
aşka koşmak
yarım bırakılmış baharlara
kaldığın yerden başlamak üzere
ama biz
ayrılığa tutsak bir halde
anlamsız ve amaçsız oturmuş
tırtıklayarak tüketmekteyiz ömürleri
fareler gibi
bu ayrılık biter bir gün ağlama
iğneyle kuyu kazmak gibi olsa da
sakın aşkım
sakın direnmeyi bırakma
yücelbinici