Doğu ve Batı felsefesi arasındaki fark nedir hiç merak ettiniz mi? Coğrafi yerlerin yanı sıra, dünyanın bu iki kısmı yaşam biçimi ve genel olarak yaşama yaklaşımlarında farklılıklara sahiptir. Bu yaşam biçimleri yalnızca topografya ve yaşama ilişkin önemli faktörleri oynayan fiziksel koşullarla değil, aynı zamanda dünyanın doğu ve batı bölgelerindeki belli başlı toplumları yöneten düşünce okuluyla da ortaya çıkar.

Önce “felsefenin” ne olduğunu ve Batı ve Doğu toplumunu nasıl etkilediğini ve nasıl bir farklılık yarattığına bir göz atalım. Genel olarak “felsefe”, evrensel olarak “insan varlığı, değerleri, nedenleri ve genel gerçeklikle bağlantılı genel sorunlar, gerçekler ve durumlarla ilgili bilginin çalışılması” olarak tanımlanır. Hayata ve hayatın faktörlerine, cevaplar ve nedenler arar. Dolayısıyla, felsefe hakkında konuşunca, aslında bir düşünce okulundan bahsediyoruz. Ve felsefeyi kendi konumuzla birleştirirsek, Doğu ve Batı insanı gibi bazı insanlara özgü gerçekler, sorunlar ve durumlarla farklılaşıyor ve ortaya çıkıyor.

Temelde, Batı felsefesine, Batı medeniyetinin büyük bir bölümünü etkileyen Yunan felsefesindeki düşünce okulu denir. Aksine, Doğu felsefesi esas olarak Asya’da, daha çok Çin felsefesine dayanmaktadır. Dahası, Batı felsefesi Roma ve Hıristiyanlığın, özellikle de Yahudi-Hıristiyanlığın köklerini alır. Öte yandan Doğu felsefesi Konfüçyüsçülükten, Mahayana Budizminden ve Taoizm’den gelmektedir. Dolayısıyla, Doğu felsefesinin klasik Çin olduğunu söyleyebiliriz, Batı felsefesinin kökleri ise daha çok Latin’dir.

Düşünce okulu ya da Doğu ve Batı felsefeleri arasındaki temel fark Batı’nın bireyciliği ve Doğu’nun kolektivizmidir. Doğu felsefesi, sahte “ben” konseptinden kurtulmaya ve gerçek “ben”in keşfedilmesinde anlam bulmaya çalışırken, gruplara, topluma veya insanların eylemlerine ve düşüncelerine daha fazla odaklanır. Buna karşılık, Batı medeniyeti daha bireyselci olup, yaşamın anlamını kendini de merkeze yerleştirerek şimdi ve burada anlamaya çalışıyor.

Bu iki felsefenin anlamaya çalıştıkları yönleri veya sorunları veya konuları daha ayrıntılı inceleyelim. Doğu felsefesinin temel ilkesi birliktir. Bu kozmolojik birlik, yaşamın ebedi gerçeklere doğru ilerlediği yolculuğun ana noktasıdır. Yaşam yuvarlaktır ve çevresindeki her şeyle tekrara girmesi önemlidir. Etik; davranışa dayalıdır ve bağımlılık içten dışa doğrudur. Kurtulabilmek için, iç benlik öncelikle çevresindeki dünyadan serbest bırakılmalıdır.

Öte yandan Batı felsefesi, başkalarına hizmet etmek için fedakarlık etmek üzerine kuruludur. Yaşam, Tanrı’ya, paraya, topluluğa vb. hizmettir. Hıristiyan etkisinden dolayı yaşamın anlam bulması için bir başlangıcı ​​ve bitişi olmalı. Görünüşte olduğu gibi doğrusal olan Batı felsefesi Doğu’nun ezeli ve tekrar eden kavramına kıyasla mantıksal, bilimsel ve akılcıdır.

Doğu felsefesi de faziletle gelişir. Bu, hayata fedakâr olmayan yaklaşımla açıklanacaktır. Sahip oldukları şeylerden memnun olma anahtardır. Bu arada, Batı felsefesi etiğe odaklanır. Birey olarak, yapılması gereken şeyleri başkalarını rahatsız etmeden yapmak zorundayız. Başarı, başkalarını incitmeden hayatta alınan yoldur. Doğu felsefesi daha çok maneviyatla ilgili iken, Batı felsefesi daha elle tutulur bir tarzdadır. Farklılık, Batı’nın “ben”i ve Doğu’nun “Biz”idir; çünkü biri hakikati diğeri ise anlamı bulmaya odaklanır.

Doğu ve Batı Felsefesi Arasındaki Fark

Doğu ve Batı felsefesi arasındaki fark özetlenecek olursa;

  • Batı felsefesi, Avrupa ülkeleri gibi dünyanın batısında yaygın iken, Doğu felsefesi daha çok Çin kaynaklıdır.
  • Batı felsefesi bireycilikle ilgiliyken, Doğu felsefesi kolektivizm ile ilgilidir.
  • Her iki felsefe de erdemleri merkezine koyar.
  • Batı felsefesi daha elle tutulur tarzda iken, Doğu felsefesi daha çok manevi bir yaklaşımı gerektirir.

Anadolu Felsefesi

Anadolu’da Mevlevi dervişleri ise sema yaparken sağ ellerini göğe, sol ellerini yeryüzüne çevirerek dönerler. Böylece topraktan geldik Hakk’a gidiyoruz, Hak’tan alır halka veririz derler. Doğu ve Batı felsefesinin farkı da buradadır belki.

Batı’nın özellikle aydınlanma ve sanayi devriminden sonra ortaya koyduğu insan figürü maddi dünyayı yücelten, aklı ilahlaştıran, kendi çıkarlarını gözeten bir insan tipolojisidir. Elbette Batı dünyası çok iyi sanatçılar, düşünürler, bilim insanları da çıkarmıştır ama onların düşüncesiyle söylersek; az olan kıymetlidir. Batı’nın ürettiği bu değerlerin kıymeti de azlığından kaynaklıdır.

Doğu topraklarında ise her insanın yüreğinde bir Mevlana, Yunus Emre, bulabilirdik ve yine o topraklardan maneviyatını aklıyla yoğurmuş Farabi, İbn-i Sina, Heysem, Biruni… çıkmıştır. Belki bir gün kaybettiğimiz o medeniyeti, anlayışı, kültürü yeniden tesis edebiliriz.

Batı’da ise keskin sınırlar görürüz.

Bir insan kendini en net sınırlarla tanımlama ihtiyacı duyar. Bir konu ya öyledir ya da hiç öyle değildir. Ya doğrudur ya yanlış. Ya haklısındır ya da haksız. Buna karşın şöyle bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır:

Hoca, kadılık yaparken bir adam burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış.

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Hemen arkasından onun da hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle yaptı, böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığın da bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: