Dünyanın birçok ülkesinde, sporun çeşitli dallarında, takımına sadakatle bağlı, oyuncuların hemen her hareketini takip eden, takımını deplasmanda bile yalnız bırakmayan, maddi-manevi fedakarlık yapmaktan kaçınmayan, takımın galibiyetiyle sevinen mağlubiyetiyle üzülen, hayatının merkezine tuttuğu takımı yerleştiren binlerce insan var.
İçlerinde fanatik olanlar olduğu gibi, kendini takımına o kadar adamamış ama maç sırasında bir fanatik gibi hareket edenler de epey çok. Peki, yaşanılan hayal kırıklıkları, üzüntülere rağmen takımı desteklemeye devam etmek, taraftar olmanın mantık dışı bir insan davranışı olduğunu mu gösteriyor? Yoksa arkasında başka dinamikler mi var?
Bu soruları, çeşitli dallardan sosyal bilimciler sık sık sorup cevap bulmaya çalışıyor. Psikologlar da bu konuda güzel araştırmalara imza atıp ilginç bulgularla karşılaşıyorlar. İşte bunlardan bazıları:
“Tezahürat yapmak ciddi bir iştir!”
Northumbria Üniversitesi’nden psikolog Sandy Wolfson’ın yaptığı bir çalışma, taraftarların kendilerini takımın başarısında en büyük pay sahibi olarak gördüklerini gösteriyor. Bu durum, taraftara bir sorumluluk da yüklüyor elbette. Oyuncuların ve teknik ekibin aksine, taraftarlar tezahürat yaparak ve sürekli destek vererek, takımı zafere ulaştırdıklarına inanıyor. Bu sebeple, tezahürat yapmayı eğlencenin bir parçası değil ciddi bir iş olarak algılıyorlar.
“Daha uzun süren pozitif hisler”
2010 dünya kupasını kazanan İspanya’da, zaferin ardından haftalar geçmesine rağmen insanların pozitif duygu-durum (mood) hallerinin devam ettiği, hatta kupa zaferinin ertesi günüymüş gibi, coşkuyla daha çok para harcamaya bile devam ettikleri belirlenmiş. Araştırmacılar bu etkinin, yoğun gerginliğin pozitif şekilde sonlamasıyla, yani psikolojik rahatlamayla alakalı olduğunu ileri sürüyor. Kaybedenlerin ise bu kadar uzun zaman negatif duygu-durum içinde bulunmadıkları anlaşılmış.
“Maçtan sonra değişen görüşler”
Taraftarların çoğu, maçtan önce medyanın servis ettiği bazı istatistiklere bakarak takımlarının rahat bir galibiyet alacağını düşünürken, olası bir yenilgi sonrası birçoğu, istatistiklerin, aslında belirli bir kanı yaratmak için özenle seçilip önlerine konduğu fikrine sahipler. “Maç kesin bizim” algısının tamamen bir yanıltma olduğunu fark etmişler. Özellikle, en fanatiklerin, maç sonrası değerlendirmesinde, maçın kaybedilme sebebi olarak kendi takımlarının hatalarını görmek yerine, rakibin ne kadar güçlü olduğuna odaklandığı tespit edilmiş. Bunun, çok temel bir psikolojik savunma mekanizması örneği olduğunu söyleyebiliriz.
“Taraftarlar, batıl inançlar ve totemlerle dolu”
Üzerinde hiçbir kontrolünüz olmayan bir durumda ne yaparsınız? Ya ciddi gerilim yaşar ya da sanki kontrolünüz varmış gibi davranıp psikolojik olarak o stresi bertaraf edersiniz. Bu da bir savunma mekanizmasıdır. Murray State Üniversitesi’nden psikolog Daniel Wann ve ekibinin yaptığı çalışmaya göre, tribünler ve tv karşısındaki taraftarlar, çeşitli totemler yaparak galip gelineceğine, hatta herhangi bir totemi eksik ya da yanlış yapmanın mağlubiyete bile sebep olacağına inanıyorlar.
Kaynak: http://www.psikolojitestleri.com/259-49-blog-makale-taraftar-olmak.aspx