Yıllardır konu ile ilgili yetkililerle, sivil toplum örgütleriyle, duyarlı insanlarla bir araya gelince konu ederim; “ocağımıza çam dikmeyin” der, çamın ülkemizdeki hikâyesini anlatırım ama bunu duyan belediyeler, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, duyarlı yurttaşlar, hatıra ormanı yapanlar inadına buldukları her fırsatta, buldukları her yere çam dikerler. Bedava çam tohumu, çam fidesi dağıtırlar ve ortalığa saçılan, her yerimize dikilen çam fidanlarını, sadece çam fidanlarını ve ağaçlarını, kendi evinizin bahçesinde olsa bile, kesmek için oldukça geçerli bir gerekçe ile Orman Müdürlüklerine başvurup izin almanız gerek ve inanmayacaksınız; bildiğim kadarı ile bu dokunulmazlık sadece çama özel.
Nedir çamla aramızdaki husumetin nedeni?
Anlatayım:
“1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor.
O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı var: Kömürlerin, İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen ve “delice” adıyla anılan aşılanmamış zeytin ağacından elde edilmesi isteniyordu. Bu istek, dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden dolayı sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü, delice ihraç ediliyordu. Öyle ki görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor, göz gözü görmüyordu.
O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği, ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor. Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor. Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor. Öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor.
Aşılanmamış zeytin ağacına “Delice” denir. Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı. Sonuç olarak, İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısıdır ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır.
Marshal yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürüldü. ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam (çıra) fidanı verdi.
Kavak ağacı alerjik hastalıklara neden oldu. Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik. Hiçbir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen mayın oldu. Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayıp, iki yüz metre uzağa fırlamakta ve oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.
ABD, bizim gibi ülkelerin coğrafyasını çam ormanlarıyla doldurdu, canı sıkıldıkça içimizdeki hainleri kullanıyor ve sadece bir kibrit çöpü ile bin kuşu birden vuruyor. Daha da acısı; hiçbir düşmanca girişim olmasa bile, cehaletimiz sayesinde, kendimizi yakmakta çok başarılı da bir ülkeyiz.
Çam ağaçlarının yerine Anadolu’nun kendi doğasına ait, bir zamanlar da oldukça yaygın olan zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı, olmadı meşe, çınar gibi ağaçlar diksek hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz, hem de köylümüzün, ülkemizin refahına bir katkısı olur.
Çam ağaçları evimize yerleştirilmiş mayındır…
Çam dikmeyin ocağımıza…
yücel binici