23 Ağustos 1927’de, İtalya doğumlu iki Amerikalı anarşist Nicolo Sacco ve Bartolomeo Vanzetti asılsız bir soygun suçlamasıyla 7 yıl yargılanıp, tüm dünyanın itirazlarına karşın elektrikli sandalyede idam edildiler. Öldürülmelerinden 50 yıl sonra itibarları iade edildi.
Nicola (Ferdinando) Sacco ise 22 Nisan 1891’de Güney İtalya’daki Torremaggiore’de doğmuş, Nisan 1908’de kardeşiyle birlikte babasının şarapçılık yaptığı köyü terk etmiş ve ABD’ye göç etmiştir.
Bartolomeo Vanzetti, 11 Haziran 1888’de Kuzey İtalya’daki Villafalletto’da doğmuş, önce pastacılık öğrenmek için babasının çiftliğini terk etmiş, ardından da 20 yaşında ABD’ye göç etmiştir.
Nicola Sacco 1909 yılında Birleşik Devletler’e varır, on sekiz yaşına az kalmışken, Bartolomeo Venzetti ise 1908 senesinde. Vanzetti göçmenlik deneyimini sonradan şöyle özetler: “Göçmen ofisinde ilk sürprizle karşılaştım. Göçmenler hayvanlar gibi ayrılıyordu. Ne bir kibar laf ne de uzun yolculuk sonrası buraya ulaşan insanlara destek cümlesi. Nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmiyordum. Bu bizim umudumuz olan topraklardı. Üst geçitler, arabalar ve tenler. Hızla ilerleyen bir hayat ve ben tek başımaydım”.
Sacco ve Vanzetti kısa zamanda Amerika’da yaşayan anarşist İtalyanların kurduğu bir kolektifte siyaset yapmaya başladı. O senelerde İtalya kendini Birinci Dünya savaşı içinde bulunca bu kolektifin tamamı askere çağırılıp devlet adına insan öldürme riski olduğu için Meksika’ya kaçtı. Savaş bitince Sacco ve Vanzetti Amerika’ya döndü ve Massachusetts kentine yerleştiler. 3 Mayıs 1920 tarihinde kolektifin üyelerinden Andrea Salsedo ‘muhtemelen’ polis tarafından Adalet Bakanlığı’na ait bir binanın ondördüncü katından atılarak öldürüldü.
9 Mayıs tarihinde Sacco ve Vanzetti arkadaşları ile bu olayı protesto eden bir eylem gerçekleştirmeye karar verdi ancak eylem yapılmadan az önce polis tarafından yakalandılar. Polis bu ikiliyi yakalandıklarında anarşist içerikli bildiri ve silah bulundurmakla suçladı. Bir kaç gün sonra suçlama değişti: South Braintree’da yapılan bir soygunda katılmak ve bu sırada öldürülen iki kişinin katili olmakla suçlandılar.
Sacco ve Vanzetti’nin yargılandığı dava tam yedi sene sürdü. Davaya bakan hakim Webster Thayer lafı hiç dolandırmadan onları “İki aşağılık anarşist” olarak tanımlar.
Sacco ve Vanzetti’nin mücadelesi ise içeride de devam etti. Özellikle Vanzetti yazdığı mektuplarla ortadaki haksızlığı teşhir ediyor, kamuoyu oluşması için çabalıyordu. Bu çabalar boşa gitmedi ve dava tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Aralarında H.G.Wells, George Bernard Shaw, Romain Rolland, Katherine Ann Porter, Sinclair Lewis, Marie Curie, Albert Einstein’ın da bulunduğu yüz binlerce kişiden kararın durdurulması için imza toplandı. Boston’da, Sacco ve Vanzetti 23 Ağustos 1927 gecesi elektrikli sandalyeye başları dik otururken, 250 bin kişi Boston sokaklarını doldurmuştu ve binlerce insan dünyanın dört bir yanında sokaklardaydı.
Sacco ve Vanzetti 23 Ağustos 1927 gecesi hayata gözlerini yumdular.
Bartolomeo Vanzetti’nin ölüme mahkûm edildikten sonra mahkemede yaptığı konuşma
“Ben suçsuzum. Bu iki kolu tanıyan herkes, sokaklarda dolaşıp bir adamı öldürmeye ya da parasını almaya çalışmaya ihtiyacım olmadığını bilir. İki elimle yaşayabilirim ve çok da iyi yaşarım. Fakat bunun yanında, ellerimle diğer insanlar için çalışmadan bile yaşayabilirdim. Bağımsızca yaşamak ve dünyanın, ekmeğimizi yüzümüzden damlayan terle kazanmaktan daha üstün bir yaşam olduğuna inandığı şekilde yaşamak için elime birçok fırsat geçti.
Babam İtalya’da iyi koşullara sahip. İtalya’ya geri dönebilirdim ve babam beni her seferinde kollarını açarak karşılardı. Oraya cebimde metelik olmadan dönsem bile, babam bana çalışmam için olmasa da ticaret yapmam ya da sahip olduğu toprağa göz kulak olmam için bir mevki sağlardı. Bana bu manaya gelen çok sayıda mektup yazdı ve aynı şekilde iyi durumda olan başka bir akrabam da bu manaya gelen mektuplar yazdı.
Şimdi, sadece tüm bunları yapmadığım için, hayatımda hiç gerçek bir suç işlemediğim için -bazı günahlarım var, ama suçum yok-, hayatım boyunca yalnızca resmi kuralların ve ahlak kurallarının lanetlediği suçları ortadan kaldırmak için mücadele ettiğim için değil; ahlak kurallarının ve resmi kuralların onayladığı ve kutsadığı, insanın insan tarafından sömürülmesi ve baskı altına alınması suçunu da ortadan kaldırmak için mücadele ettiğim için suçsuzum.
İşte, hayatım boyunca gördüğüm en iyi adam, iyilik, erdem ve fedakârlık takdir edildiği sürece insanların kalplerinde giderek daha fazla yer edecek ve daha da büyüyecek bir adam. Eugene Victor Debs’ten bahsediyorum. Tavuk öldüren bir köpeğin bile Devlet’in bize karşı ürettiği kanıtlarla onu mahkûm etmek için oluşturulan bir Amerikan jürisiyle karşı karşıya kalmayacağını dile getirmişti. Bu adam ne Plymouth’da benimleydi ne de suçun işlendiği gün Sacco’nun olduğu yerde. Onun iyi biri olduğunu ve iyiliğini başkalarının yararına kullandığını, suç işleyemeyeceğini ve hiç kimsenin de suç işleyemeyeceğine inandığını söylediğimizde bunun keyfi bir ifade olduğunu söyleyebilirsiniz.
Hem o, hem de sadece bu ülkede değil diğer ülkelerde de, tüm dünyada, anlayış sahibi olan herkes, zaman zaman davanın kayıtlarının belli bir kısmını sunduğumuz insanların hepsi bunu biliyor ve hala bize destek oluyor; Avrupa insanlarının şerefi, iyi yazarlar, Avrupa’nın büyük düşünürleri bizi savunuyor. Avrupalı bilim adamları, en iyi bilim adamları, en iyi devlet adamları bizi savunuyor.
Sadece bir avuç insandan, iki üç kişiden oluşan, dünyevi itibar ve maddi zenginlik için annelerini utandıran jürinin, tüm dünya bunun yanlış olduğunu söylerken ve ben bunun yanlış olduğunu bilirken, tüm dünyaya karşı haklı olması mümkün mü? Bunun doğru mu yanlış mı olduğunu bilebilecek birileri varsa, o da benim ve bu adam. Biliyorsunuz, yedi yıldır hapishanedeyiz. Bu yedi yıl boyunca çektiklerimizi anlatmaya kimsenin dili varmaz ve buna rağmen görüyorsunuz işte, karşınızda titremiyorum, doğrudan gözlerinizin içine bakıyorum, kızarmıyorum, renk değiştirmiyorum, utanmıyorum ya da korkmuyorum.
Niteliği tarihe karışan bir dönemde yargılandık. Kastettiğim, bizim ilkelerimizi savunan insanlara, yabancılara, aylaklara karşı bir öfke ve nefret histerisinin yaşandığı bir dönem ve bana öyle geliyor ki – hatta eminim ki, siz ve Mr. Katzmann jüri üyelerinin bize karşı öfkelerini ve önyargılarını çıkarlarınız için kullanmak, kışkırtmak için gücünüzün el verdiği her şeyi yaptınız.
Jüri bizden nefret ediyordu; çünkü biz savaşa karşıydık ve jüri, savaşa savaşın adil olmadığına inandığı, hiçbir ülkeden nefret etmediği, bir kozmopolit olduğu için karşı çıkan biriyle, savaşa yaşadığı ülkeyle savaşan diğer ülkeyi desteklediği için ve böylelikle de bir casus, bir düşman olduğu için karşı çıkan ve diğer ülkeye hizmet etmek için yaşadığı ülkeye karşı her türlü suçu işleyebilecek birisi arasında fark olduğunu bilmiyor. Biz böyle insanlar değiliz. Kimse bizim Alman casusu ya da herhangi bir şekilde casus olduğumuzu söyleyemez.
Savaşın yanlış olduğuna her zamankinden de çok inanıyoruz ve savaşa her zamankinden fazla karşıyız ve insanlığa “Bakın; insanlığın en güzel şeylerinin gömüldüğü bir mezardasınız. Ne için? Size söyledikleri, size vaat ettikleri her şey bir yalandı, bir illüzyondu, bir aldatmacaydı, sahtekârlıktı, bir suçtu. Size özgürlük vaat ettiler. Hani özgürlük? Size refah vaat ettiler? Hani refah?” diyebiliyorsam, darağacına gönderilmekten memnunum.
Hayatım boyunca hiç suç işlemedim – hiç hırsızlık yapmadım, kimseyi öldürmedim, kan dökmedim ve suça karşı oldum ve yasaların ve kilisenin meşrulaştırdığı ve kutsadığı suçları ortadan kaldırmak için savaştım ve hatta kendimi feda ettim.
İşte söyleyeceklerim: Bir köpeğin ya da dünyanın en bayağı ve talihsiz yaratığı yılanın, benim suçsuz olduğum şeyler yüzünden çekmek zorunda kaldıklarımı yaşamalarını istemem. Bir radikal olduğum için bana acı çektiriyorlar ve gerçekten de bir radikalim; İtalyan olduğum için acı çektirdiler ve gerçekten de bir İtalyan’ım; kendimden çok ailem ve sevdiklerim uğruna acı çektim; fakat haklı olduğumdan bu kadar eminken beni sadece bir kez öldürebilirsiniz, ama beni iki kere idam edebilecek olsaydınız ve hayata iki kere daha gelebilseydim, şimdiye kadar ne yaptıysam aynısını yapmak için yaşardım.”
Vanzetti’nin yargıçlara söyledikleri
Vanzetti’nin idamından kısa süre önce kendisiyle görüşen bir gazeteciye söylediklerinden bir pasaj gazetelerde “Vanzetti yargıçlara ne diyor” başlığıyla yayımlandı. Sonradan ABD’deki üniversitelerin birçoğunun ders kitaplarına geçen bu konuşmayı, 1957 yılında Can Yücel “Yargıçlara Son Sözüm” başlığıyla Türkçe’ ye çevirdi ve konuşmanın son bölümünü şiirleştirdi:
“Bunlar gelmese başıma, siz çıkmasaydınız karşıma
ona buna dert anlatacağım diye köşe başlarında
harcar giderdim ömrümü,
silik, belirsiz, yenilmiş titretir giderdim kuyruğu.
Ama şimdi öyle mi ya!
Bizim başarımız bu ölüm, bizim zaferimiz bu.
Dünyada aklımıza gelmezdi böyle yararlı olacağımız,
insanlık için, adalet için, hürlük için
es kaza gördüğümüz bu hizmeti
bir kere değil, on kere yaşasak yapamazdık.
Dediklerimiz, hayatımız, çektiklerimiz hiç kalır bunun yanında
hiç kalır yanında idamımız -bir kunduracıyla bir işportacı parçasının idamı
Yaşayacağımız o son anı elimizden alamazsınız ya!
O bizim işte, o bizim zaferimiz.”
Kaynaklar:
https://www.wikisosyalizm.org/Sacco_ve_Vanzetti
“Sacco ve Vanzetti: İki Aşağılık Anarşist”, Murat Çınar https://m.bianet.org/biamag/biamag/158046-sacco-ve-vanzetti-iki-asagilik-anarsist
“Sacco ve Vanzetti” Haz.: Ciran Derya https://dunyalilar.org/sacco-ve-vanzetti.html/