Son 10 – 15 yıldır özellikle ekonomik sorunları olmayan eğitimli ve entelektüel kesim, çoğunlukla yaşam koşullarını hiç bilmediği kırsal yaşama, uyum sağlamakta çok zorlanacağını bile bile ortanın üstünde sayılabilecek ekonomik imkânlarını da bırakarak kentlerden kaçıp, köylere yerleşiyor.

Her ne kadar kaçanlar marjinal, kaçışın nedeni macera arayışı gibi görünse de arka planındaki nedenler bambaşka. Kabaca sıralayacak olursak;

  • Hava kirliliği,
  • Gürültü,
  • Trafik,
  • Genetiği ile oynanmış tarım ürünleri ve endüstriyel, sağlıksız yiyecek – içecek tüketme mecburiyeti,
  • İnsan sağlığını tehdit eden (çöp, baca gazları, egzoz gazları, kimyasal atıklar, vb. ) çevresel kirlilikler,
  • Güvenlik zaafları ve neden olduğu yalnızlaşma,
  • Komşuluk, arkadaşlık, dostluk bağlarındaki çözülme,
  • Doğadan kopuk betonlaşma,
  • Kentteki kaotik ve yoğun nüfus yapısı,
  • Yoğun betonlaşma ve nüfus yapısının yarattığı psikolojik baskı,
  • İnsan bedeninin uyum sağlayamayacağı seviyelere ulaşmış kentsel yaşam hızı.

Elbette yukarıda saydıklarım, ortalama bir kentte yaşayan her insanın rahatsızlığına neden olan genel nedenler. Tabii ki bu listeye sizler de birçok neden ekleyebilirsiniz.

Sevgili Birhan Erkutlu ve eşi Tuğba Günal çifti yıllardır yaşadıkları Antalya – Alakır Vadisi için verdikleri başarılı çevreci mücadele ile vadinin sembolü olmuş durumdalar.

 

Fakat son zamanlarda eğitimli ve entelektüel kesimde yaygınlaşan, eğitim politikalarındaki nitelik kaybının neden olduğu cehaletin yükselişi, sosyal ve siyasal örüntülerin insani değerlerden uzaklaşması, uğruna vahşice savaşılan maddi varlıkların mutluluk getirmediğini deneyimlemiş olma, doğa ile bütünleşik permakültüre dayalı bir yaşam sürme isteği gibi nedenler bu kaçışın ana nedenleri gibi görünüyor.

Özellikle eğitimli ve entelektüel kesimin kırsala yönelişi, giderek yaygınlaşan bir köye dönüş akımının öncü hareketi olabilecek niteliğe bürünmeye başladı bile. Küresel sermaye, ışıltılı kentsel yaşam tuzağı ile kendisine mahkûm ettiği ucuz işgücünü kaybetmek üzere olduğunu çok erken fark etmiş olmalı ki eskiden beri kullanageldiği beylik yöntemle kitlesel bir yönelime dönüşmeden yolları tıkamaya çalışıyor.

Peki, nedir bu beylik yöntem?

Hatırlarsanız kurşun üreticileri, uzun yıllar dönemin bilim adamlarına büyük miktarlarda para vererek, almayanları tehdit ederek, tehditlere boyun eğmeyenleri öldürerek “en sağlıklı içme suyu boruları kurşundan yapılan borulardır” dedirttiler. Tabi ki buna benzer yüzlerce örnek sıralanabilir. Kurşun örneği işleyişi anlatmak için tek cümleyle değindiğim bir olay.

BBC’ nin aşağıya aldığım yazısını okuyunca aklımdan geçenler bunlar. Henüz net bir dille ve net rakamlarla kentte yaşayanların kent dışında yaşayanlardan çok daha sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür sürdüğünü söyletecek birilerini ayarlayamamışlar ama belli ki birilerine söyletecekler.

Dilerim başarısız olurlar.

 

Yücel BİNİCİ


 

 

Kırda yaşamak gerçekten daha mı sağlıklı?

Çoğunlukla şehirlerin sağlıklı olmadığını düşünürüz. Peki, araştırmalar ne gösteriyor? BBC kırların ve kentlerin sağlığımız üzerindeki etkilerini inceledi.

Çevre kirliliği veya stresten bıkıp da mutlu ve sağlıklı olmak için şehri terk edip sakin bir yere yerleşmeyi düşündüğünüz olmuştur.

Ancak en sağlıklı bölgeleri tespit etmemizi sağlayacak fazla araştırma yok. Bilim insanları insan sağlığı ile çevre arasındaki bağlantıyı inceledikçe ister metropoller ister sakin kumsallar olsun her çevrenin belli avantaj ve dezavantajları olduğunu gösteriyor.

Exeter Tıp Fakültesi’nden çevre psikolojisi uzmanı Matthew White bu araştırmaların başını çekenlerden. Çalışmalar çevrimizin bizi nasıl etkilediğini belirleyen birçok faktör olduğunu gösteriyor.

Şehirlerde yaşayanlara yeşil alanların genel olarak iyi geldiği biliniyor. Parklara yakın yaşayanlar hava kirliliği ve gürültünün zararlarına daha az maruz kaldığı gibi, yeşil alanların serinletici etkisinden de yararlanmış oluyor.

Yeşil alanlar pek çok yararı olan sosyal ve fiziksel aktiviteyi kolaylaştırır, stres belirtilerini azaltır. Böyle bir ortamda dolaşır veya ağaçların altında otururken nabız ve tansiyonumuz düşer; kanserli ve virüslü hücrelere karşı daha fazla ‘savaşçı hücre’ kan dolaşımına girmiş olur.

Şehirde yaşayanlar astım, alerji ve depresyon gibi rahatsızlıklara daha fazla maruz kalır. Ama obezite, intihar ve kaza sonucu ölüm riski onlar açısından daha düşüktür. Yaşlılar şehirde daha mutlu bir yaşam sürer ve genel olarak daha uzun yaşar.

Şehirde çevre kirliliği, suç, stres gibi sorunlar daha fazla yaşansa da kırda yaşamın da dezavantajları vardır. Örneğin hastalık taşıyan böcek ve örümcekler gibi.

Kırda çevre kirliliği

Ayrıca kırsal alanlar da çevre kirliliği sorunuyla karşı karşıya. Hindistan’da 2015 yılında hava kirliliğinin 1,1 milyon ölümde etkili olduğu ve bunların dörtte üçünün kırsal alanda olduğu tahmin ediliyor. Bu, tarım alanları ve ormanların yakılması ve tezek kullanımı sonucu oluşan hava kirliliğinden kaynaklanıyor. Bu kirli hava aylar boyunca sürebiliyor ve bazen çevre ülkeleri de etkiliyor. Hatta Güney Amerika ve güney Afrika’dan yükselen dumanlar tüm güney yarıküreyi etkisi altına alabiliyor. Ancak güney yarıkürede daha az insan yaşadığı için havası kuzeye göre daha temiz.

Sadece gelişmekte olan ülkeler değil, ABD’nin batısında doğal yoldan çıkan orman yangınları ve Avrupa, Rusya, Çin ve ABD’de tarımda kullanılan gübreler de hava kalitesini olumsuz etkiliyor.

Yükseklik sorunu

Dağ havasının daha temiz olduğu ve yükseklere tırmandıkça hava kirliliğine yol açan parçacıklara daha az rastlandığı doğrudur. Ama bu kadar yüksekte de başka sorunlar ortaya çıkabiliyor.

2500 metre ve daha yüksekte yaşayanlarda kalp ve damar hastalıkları, inme ve bazı kanser türlerinden dolayı ölümler azalmakla beraber, kronik solunum yolları hastalıklarından ölüm riski artıyor. Buralarda araçlar daha verimsiz çalıştığı için daha fazla hidrokarbon ve karbon monoksit salıyor. Bu nedenle 1500-2000 metre yükseklik yaşamak için en sağlıklı olanıdır.

Su kaynakları

Öte yandan denize veya başka bir su kaynağına yakın yaşamanın da pek çok avantajı olduğu söyleniyor. Bunun nedeni biyoçeşitliliğin yanı sıra güneşlenme sayesinde D vitamini ve egzersiz olanaklarının olmasıdır.

Ayrıca Yeni Zelanda’da yapılan araştırmalar, okyanus manzarasına sahip evlerde psikolojik gerginlik seviyesinin çok daha düşük olduğunu gösterdi.

Estonya Üniversitesi’nde peyzaj mimarlığı bölüm başkanı Simon Bell ve ekibi Avrupa’nın birçok ülkesinde kullanım dışı veya ihmal edilmiş su kaynaklarını restore etmenin o bölgelerde yaşayan insanların hayatını nasıl etkileyeceğini araştırıyor.

Su kaynağının dere veya okyanus olmasının etkileri arasındaki fark bilinmiyor; ancak o civardaki hava ve su kalitesi, kalabalık, sıcaklık, med-cezir gibi etkenler, deniz kıyısına gitmek gibi basit görünen bir şeyin bizi nasıl etkilediği üzerinde duruluyor.

Ancak uzmanlar hava durumu ve gün ışığının yanı sıra çok sayıda başka önemli etkenlerin örneğin Finlandiya’da deniz kıyısında yaşamak ile Hawaii’de yaşamak arasında fark yarattığına inanıyor.

Örneğin sürekli güneşli olan bir bölgede yaşayanlar ile arada bir güneş gören bölgede yaşayanlar arasında cilt kanseri oranının farklı olduğu görülüyor. Bunun nedeni, güneşin arada bir çıktığı yerlerde koruyucu kremlerin günlük alışkanlık haline gelmemiş olmasına bağlanıyor.

Permakültür yaşam tarzı sadece ülkemizde değil, bütün dünyada hızla yayılıyor.

 

Zengin – yoksul

Bazı yeşil ve mavi alanlar diğerlerine göre daha yararlı olabiliyor; araştırmacılar çevrenin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin eşit dağılım göstermediğine inanıyor.

Sosyo-ekonomik statüsü daha düşük olanların, doğal ortamlardan zenginlere kıyasla daha fazla yarar gördüğü düşünülüyor. Bunun nedeni, zenginlerin zaten sık sık tatile gitme ve daha az stresli bir yaşam sürme gibi ayrıcalıklarının olmasına bağlanıyor. Bu nedenle, sağlık alanındaki eşitsizliklerin giderilmesinde örneğin yoksul bir mahalleye park yapılması önemli bir adım olabilir.

Ancak yeşil alana ya da deniz kıyısına taşınarak sağlığımızın düzeleceğini de varsayamayız; çünkü bizi daha fazla etkileyen başka faktörler var. Örneğin iş bulmak veya kaybetmek, evlenmek veya boşanmak sağlığı çok daha fazla etkiler.

Ayrıca insanlar yaşadıkları yeri seçerken park ve doğaya değil, güvenlik, sessizlik, işe ve okula yakınlık gibi faktörleri gözetiyor. Ancak yeşil ve mavi alanların etkisi birey düzeyinden çok işleyiş biçimi bakımından önem taşıyor.

Bütün bunlardan şu sonucu çıkarmak mümkün: Okyanus kıyısında, temiz ve doğaya erişimi olan Sydney ve Wellington gibi bir kentte yaşamak en sağlıklı seçenektir diyebiliriz.

 

Rachel Nuwer

BBC Future

 

 

 

 

 

 

 

Bu haberin İngilizce aslını BBC Future sayfasında okuyabilirsiniz.

Kaynak : https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-44372916