
Dahi Çamaşırcı
İngiltere’de birinci dünya savaşından önce ülkenin gençleri gönüllü orduya katılmaya başladılar. Adayları çeşitli yerlerde kurulan çadırlarda önce göstermelik bir sağlık muayenesinden geçiriyorlardı sonra da bir kaç sorunun sorulduğu bir görüşme ile birliklerine kaydediyorlardı.
Yine böyle bir kayıt sırasında, bir aday, doktorun sırtını yasak savar gibi dinlemesinden sonra çavuşun ve yazıcının önünde durdu. Önce ismini sordular sonra ikinci soru geldi; “Tahsilin ne?”
Aday gururla yanıt verdi; “Ben Londra’da King’s College da Liberal Arts doktorası yaptım”
Çavuş boş gözlerle adaya baktı. Adayın dediği hakkında en ufak bir fikri yoktu ama aptal gibi görünmek de istemiyordu. Yalnızca, “Ufuklarında Güneş Batmayan imparatorluğun” bekası için “Liberal” kelimesinin “komünist” gibi tehlikeli bir kelime olduğunu hatırlıyordu.
Ağzındaki sigaranın ucunu ısırarak ve küçümser gibi bakarak tekrar sordu; “Yani? ”
Aday devam etti “Öncesinde Oxford üniversitesinde Linguistik dalında da master yapmıştım”
Sigaranın dumanından mı bilinmez çavuş gözlerini kıstı, derin bir nefes aldı ve “Nedir o yaptığın, anlamadım ?” diye sordu.
“Dilbilim” dedi aday ve ilave etti “Karşılaştırmalı gramer konusunda 3 kitap yazdım, hatta birini Latince yazdım”
Çavuş irkildi sanki ipucunu yakalamıştı ; “Ne dedin, ne dedin? Yazdım mı dedin ?” diye sordu. Diyaloğu başından beri ağzı açık şaşkın şaşkın dinlemekte olan yazıcıya döndü, önce “Yazıcı” diye bağırdı sonra kendi kendine; “bir araba lüzumsuz laf söylüyor züppe,” diye söylendi ve yüksek sesle;
“Oraya yaz oğlum; Aday okuma yazma bilir… Birlik çamaşırhanesi! Sıradaki gelsin!”
Çavuşun saptamasına “dar” demeyin son derece doğru, aday okuma yazma biliyor; çamaşır yıkamayı öğrenebilir.
Ne olduğunuz değil, karşınızdakinin sizi nereye koyduğu önemli…