Telefonunuz çalıyor ve o an ekrana baktığınızda şaşırıyorsunuz çünkü aslında tam da aramaya niyetlendiğiniz kişi sizi arıyor. Yaşadığınız ya da tatile gittiğiniz bir şehrin sokağında yürüyorsunuz ve yıllardır görmediğiniz ya da görmek istediğiniz bir kişiyle hiç beklemediğiniz anda karşılaşıyorsunuz ya da ihtiyacınız olan bir şey, ihtiyacınız olduğu anda karşınıza çıkıyor.

Bütün bu örnekler size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Hepimizin deneyimlediği ve bazen bizi hayretler içerisinde bırakan bu durumlar, bizlerin bakış açısına göre tesadüf diye nitelendiriliyor.

Çağdaş Psikolojinin kurucularından olan ”Carl Jung” bu anlamlı tesadüflere epeyce bir zaman kafa yormuş ve adını ‘eşzamanlılık’ koyarak bu terimin literatüre girmesini sağlamıştır. ”Eşzamanlılık aynı anda ortaya çıkan, anlamlı ama nedensel olarak birbirine bağlı olmayan iki olay ya da nedensel bağlantısı bulunmayan iki ya da daha fazla olayın zamanda rastlaşmasıdır.”Jung’un kendisi de bu konuyla ilgili bir çok deneyim yaşamış ve kendi deneyimlerinden yola çıkarak bu kavrama ulaşmıştır.

Sizce de nedensiz olarak karşılaştığımız fakat bizim için anlamlı olan olayları tesadüf diye nitelendirmek çok basit bir açıklama değil midir? Bazen öyle eşzamanlı olaylar yaşıyoruz ki hayatımızın akışı değişebiliyor ya da yapacağımız seçimleri değiştirebiliyoruz. Size kendi yaşadığım deneyimlerden, şahit olduğum ve okuduğum bu konuyla alakalı olaylardan bahsetmek istiyorum.

Karşılaşmak İstediğimiz Kişilere Bilinçsiz Bir Şekilde Elektromanyetik Dalgalar Mı Gönderiyoruz?

Yedi yıl önce okulda girmem gereken bir derse girmeyip ihtiyacım olan bir şeyi almaya karar verdim. Ertesi gün yolculuk yapacaktım ve o eşyayı almam gerekiyordu. İhtiyacım olan eşyayı ararken yolda hiç ummadığım bir insanla karşılaştım ve bu karşılaşma yüzünden bazı seçimlerim değişti. O zamanlar tesadüf olarak nitelendirdiğim olayı şimdi daha derinlemesine yorumladığımda, yaptığım seçimlerin yaşamak istediğim şehir dahil hayatımı büyük ölçüde değiştirdiğini görüyorum. Bu karşılaşma yaşanmasaydı hangi olasılığı yaşardım ya da bu seçimim yüzümden hangi hayatlarımdan vazgeçtim ve diğer yaşayacağımı hayatlar beni aynı sonuca mı götürecekti merak ediyorum.

Bu durumu genellediğimizde ve etrafımızdaki insanların hikayelerine baktığımızda, hemen hemen çoğunun hayatının akışını değiştiren eşzamanlı olaylar yaşadığını görüyoruz ancak şunu da gözardı etmemek lazım: Yaşadığımız eşzamanlı olaylar, subjektif özellik taşıdığından, bu durumların hayatımızın akışını değiştirmesine izin verip vermemekte yine bizim ellerimizde ve özgür irademizle yaptığımız ya da yapmadığımız seçimlerde saklı. Belki de doğru seçimi yapabilmek için sezgilerimizi kullanabilmek bize yardımcı olacaktır.

Jung da eşzamanlılık teorisini ortaya atarken sezgi, durugörü ve telepati gibi parapsikolojik terimlere de açıklık getirmeye çalışmıştır. Bazı bilim adamları bu durumu tam olarak açıklayamadığı için kavramın bilimsel literatüre girmesine sıcak yaklaşmıyor.

İlk etapta tesadüfi karşılaşma olarak adlandırdığımız durumu şu şekilde açıklayabiliriz. Belki de bilinçaltımızda o kişiyle karşılaşmak istiyoruz ve karşılaşmak istediğimiz kişiye elektromanyetik dalgalarla bilinçsiz bir şekilde mesajımızı iletiyoruz ve karşılaşmayı gerçekleştiriyoruz. Telefon olayı da bu durumun bir sonucu olabilir. Yani aramaya niyetlendiğimiz kişiye o mesajı ulaştırıyoruz ve o kişi de bizi arıyor. Bilinç bunun farkında olmadığı için de o kişinin arama eyleminde bizden önce davranması bizde şaşkınlığa neden oluyor.

Peki, bütün eşzamanlı olaylar istediğimiz ya da tanıdığımız kişilerle karşılaşma durumu olarak mı gerçekleşiyor? Bu durum ile ilgili farklı vakalar da yaşanmıştır.

Eşzamanlılık Kişilerin Kadersel Dönüm Noktalarını Belirleyebilir Mi?

Bunlardan en dikkat çekici olanı 25 Şubat 2009 yılında yaşanan THY uçağının Hollanda’da düşmesi sonucunda yaşanmıştır. Bu kazayı haberlerde izlediğimde kazadan kurtulan bir çiftle röportaj yapılıyordu. Çift aslında koltuk numaralarının oturdukları sıranın bir önü olduğunu ve eşlerden birinin rahatsızlığından dolayı bir arka koltuğa geçmek için arkalarındaki çiftten ricada bulunduklarını anlatıyordu. Rica ettikleri çift de koltukları değiştirmeyi kabul etmiş ve kaza olduğunda uçağın bölündüğü kısmın tam da o koltuklara denk geldiğini ve bu nedenden dolayı o çiftin hayatlarını kaybettiğinden bahsediyordu. Yani eğer koltuklar değiştirilmese koltuğun gerçek sahipleri hayatta kalan değil, ölenler olacaktı.

Yine böyle bir olay Amerika’da gerçekleşiyor. Bir Amerikan otobanında araba süren iki kız kardeş kafa kafaya toslaşırlar ve ikisi de olay yerinde ölür. Birbirlerinden habersiz birbirlerini ziyarete gidiyorlardı. Sheila Wentworth 45, Doris Jean 51 yaşındaydı. Ölümcül kaza anında her ikisi de Alabama 25 yolunda ve kendi jeeplerinde direksiyon başındaydılar. Kaza jeeplerden birinin her nedense, orta çizgiyi geçip düz yoldan ayrılarak karşıdan gelen jeeple çarpışmasıyla oluşuvermişti.

Bazen eşzamanlı olaylar trajediyle de sonuçlanabiliyor. Peki bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Yaşamsal süreçlerinin sonlanmasına neden olan bu eşzamanlı olaylar onların kaderi miydi?

Tekrar Eden Olaylar, Simgeler Bizlere Mesaj Mı Veriyor?

Diğer bir örnek sürekli karşılaştığımız sembollerin, işaretlerin, yazıların ya da kişilerin bizim için bir anlam içermesidir. Yine kendi hayatımdan örnek vermek gerekirse yeni bir şeye başlangıç yaptığımda önüme sürekli engeller çıkarsa o olayın gerçekleşmeyeceğini ya da iyi bir şekilde sonuçlanmayacağını tam aksine en başından her şey yolunda giderse de güzel şekilde sonuçlanacağını bilirim. Genelde hayatımda aksiliklere neden olan şey yağmurdur eğer bir şeye başladığımda yağmur önüme engel teşkil ederse durumun kötü sonuçlanacağını anlarım.

Daha popüler bir örnek vermek gerekirse X Faktör isimli şarkı yarışmasının birincisi James Arthur buna benzer bir deneyim yaşamıştır. Amatör olarak şarkı söyleyen Arthur arkadaşları tarafından X Faktör yarışmasına katılması konusunda tavsiyeler alır fakat o bu konuda gönülsüzdür. Bir süre sonra şarkı söylerken bir adam tarafından çok beğenilir ve onun kesinlikle profesyonel olması gerektiğini söyler. Adamın tshirtinde kocaman bir ”X” yazıyormuş. Bunu gören Arthur yarışmaya katılır ve yarışmanın birincisi olur.

Bu durum bir nevi kuantumdaki gözlemci etkisi gibidir. Kuantum fiziğindeki ”çift yarık” deneyini düşünün. Elektronlar tek tek atıldığında madde parçacıkları olduğu halde arkadaki levhada madde özelliği değil de dalga etkisi göstermiş ve desen oluşturmuştu. Bunun nedenini anlamak için deliklerin olduğu levhanın arkasına kamera yerleştirilmiş ve şaşırtıcı bir şekilde elektronlar bu kez madde özelliği göstermiş, arkadaki diğer levhada iki deliğin izleri gözlemlenmiştir. Elektronlar adeta gözlemlendiğinin bilincindeymiş gibi davranmışlar ve gözlemcinin olması deneyin sonucunu değiştirmiştir.

Bu durumu eşzamanlılığa uyarlarsak başımıza gelen eşzamanlı olayları gözlemleyip hayatımızda değişiklikler yaratma özelliğine sahibiz. Yani bu durum aklıma şunu getiriyor: Eşzamanlı olayları gözlemleyerek kendi deneyimiz olan hayatımızdaki olayların sonucunu değiştirebilir miyiz? Ya da eşzamanlılığı gözlemlersek hayatımızdaki etkisi farklı gözlemlemezsek daha mı farklı olur?

Tıpkı kuantumdaki gözlemci etkisine de tam olarak açıklık getirilemediği gibi bu duruma da açıklık getirilemiyor. Kim bilir belki de her iki bilim dalındaki aynı etkiye eşzamanlı olarak açıklama gelir. Ayrıca tam olarak kanıtlanamamaları, yok sayılmaları gerektiği anlamına gelmez.

Jung’un bu duruma getirdiği açıklama ise şu yönde: ”Bireyler kendilerini deneyimleyerek psikolojik bir sürece giriyor ve bu bağlantıları farkında olmadan kendi bilinçleriyle yaratıyorlardı. ”Farkındalık arttıkça da sembolleri yorumluyor ve kendilerine gidecekleri güzergahları belirliyorlar.

Eşzamanlılıkla Morfik Alanların Bağlantısı Var Mıdır?

Son örneğimiz ise aynı düşüncenin ya da davranışın eşzamanlı olarak aynı türden canlılarda gerçekleşmesidir. İngiltere’de Isaac Newton ve Almanya’da filozof bilim adamı ve matematikçi C.W Leibnitz tarafından aynı hesaplama yöntemi aynı zamanda geliştirilmiştir. Bu durumu gündelik hayatımıza indirgersek bazen bir arkadaşımızla aynı şeyi düşünmemiz ya da yardıma ihtiyacımız olduğu bir konuda arkadaşımızın tam da o zamanda o konuyla ilgili açıklamalar yapması karşımıza çıkacaktır.

Bu olay sadece insanlarda değil hayvanlarda da gerçekleşiyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde baştankara kuşlarının süt kamyonlarını izleyip dağıtılan süt şişelerini gagalarıyla delip içmeye kalkışmaları hayvanların yaşadığı eşzamanlılığa örnektir.

Sheldrake bu olayları morfik alanlarla açıklamaya çalıştı. Ona göre bir olay oluştuğunda ve tekrarlandığında morfik bir alan oluşuyor ve yaşanılan farkındalık, başka insanları ya da canlıları da etkiliyor ve konuyu kavrama olasılığı artıyor. Yani bir yerde morfik alan oluşuyorsa anında yani eşzamanlı olarak diğer yerleri de etkiliyor ve bir yerdeki değişim bütün dünyayı etkiliyor. Sheldrake’in morfik alanlar terimini ortaya atmasındaki neden onun canlı bir organizmanın gelişmesinin, bir tür holistik alan ya da güç tarafından kontrol edildiği düşüncesine dayanıyor.

Einstein ve Jung aslında benzer olguları sorgulamış fakat Einstein cevapları dışarda ararken Jung içimizde aramış. O dönemlerde Jung’un ciddiye alınmamasının sebebi klasik fizikle örtüşmemesidir. Fakat günümüzde kuantum fiziğinin ortaya çıkmasıyla birlikte olasılık faktörleri daha da önem kazanmıştır ve eşzamanlılık bilim adamlarının dikkatini daha çok çekmeye başlamıştır.

Görmesini bildiğimizde ve yorumlayabildiğimizde tesadüf diye nitelendirdiğimizin bu neden-sonuç ilişkisi olmadan yaşadığımız eşzamanlı olayların aslında bize farkındalık yaratmak için yardımcı olduğunu görebiliriz. Bu farkındalık yaratma durumu tamamen kendimize bağlı… Ya etrafımıza dikkatli bakar, bu olayları lehimize kullanıp, kendimiz için doğru yollar belirleriz ya da zaman çizgimizle kesişen bu olayların yanımızdan geçip gitmesine izin verip tesadüf deyip dikkat etmez, kendimizi hayatın akışına bırakırız yani verilen seçim şansından mahrum kalırız.

Kuşkusuz bu olayların farkına varmak kadar, anlamlandırıp doğru kararı vermekte çok önemli. Sübjektif olarak yorumlanan bu olaylara inanıp inanmamak yine sizin sübjektif kararınıza kalmıştır. Ama unutmayalım Einstein ne diyor: ”Tanrı zar atmaz”…

 

 

 

 

 

 

Kaynak: “Eşzamanlılık” Yasemin Aydın

http://www.bizsiziz.com/eszamanlilik/